29 Nisan 2017 Cumartesi

Editsizler2


Tektaban

Mor parıltılı mavi ceketinin önünü yandan taktığı baharat kesesiyle kapatıyordu. Başının üzerinde taşıdığı uğurlu sembolü ise heyecanlandığında yeşil neon renkte parlıyor hızla kendi etrafında dönüyordu. Tektaban nazik tavırlı bir olmasına rağmen burnunun üç parmaklı eldiven gibi sarkması, bunun yeterince felaket göründüğü yetmiyormuş gibi yeşil yapışkan jöle akıtması insanın midesini havaya kaldırmaya oradan da yerlerde süründürmesine sebebiyet veriyordu. Uzaktan, arkadan, üsten ve yandan  görseniz tavşan sanabilirdiniz ama  bu tamamen hata olurdu. Çünkü onlar gibi (tavşan kardeşler gibi) koşamıyordu ayrıca havuçtan nefret ediyordu. Her zaman ilk tercihi turp olmuştur.

“Tektaban” isminin konulmasının sebebini şöyle izah edebiliriz (biz tüm tarihçiler yani) familyasında ki herkesin “tabansız” diye çağrıldığı yada dedikodusu yapıldığı sonsuz çayırlarda, kendisinin “düşük göbek deliği” sendromlu olması ve de hep çuval yarışındaymışçasına zıplayarak hareket etmesin dendi. Neyse ki o da, (aslında  hatalarını dert etmesi gereken tüm canlılar gibi) kendinle barışık birisiydi. Esasen onun canını sıkan şey halk olarak toprak altıda yaşıyor olmalarıydı. Sanki nezaket derslerini lağım farelerine hava atmak için seçmeli ders olarak almıştı. Diksiyonunu düzeltmek uğruna ne çok me me mi mi ma ma  alıştırması yapmıştı. Her manava gittiğin de (tahmin edersiniz ki sadece havuç satılan korkunç bir yerdi) sözlerin özenle seçerdi,

“Bana şuradaki turuncu kardan adam burunlarından sarar mısınız lütfen?” Hem bunlarım kırmızısını kobalt mavili sini neden yapmıyorsunuz kuzum? Çeşitlilik müşteri çeker bunu anlayın artık.
Ama bu kese kağıdı hiç oluyor mu? Daha şık bir şeylere mesela milaş kağıtlı pembe kutulara koysanız ya şunları. ”  
Belli başlı yumuşak tonda çirkefleşme cümleleriydi.

Laflarını dört ayrı kolunu ahenkle hareket ettirerek söylerdi. Hatta parmakları da eklemlerinden bağımsızca ayrı oynardı. Bu esnada istese üç dört orkestrayı rahatlıkla idare edebilirdi. Onu seyreden ufak çaplı performans sanatı izliyor sanabilirdi. Çok hoştu bunlar, ama bir o kadar da hayatı zorlaştırıcıydı. Çünkü ne zaman o bir yerde konuşmaya başlasa küçük böcekler seyretmeye toplaşır, onun taklidini yapmaya ve kıkırdamaya başlarlardı.
Torrintarya açık fikirli yaratıkların yaşadıkları bir mecra olmasına rağmen yer altıda kurallar çok katıydı.

(Devamı var)