29 Ağustos 2017 Salı

Nasıl sıkılayım

Hem bir laf var sıkılan insan sıkıcı insandır diye. Sabah kahvaltıdan sonra büyük sosyal medya taarruzuna girişiyorum (blog için) . Hem toplayıp hem de yayıyorum. Çoğu içerik yabancı termoloji de olduğu için anlamaya çalışıyorum. 
Ölen gibi okumaya başlıyorum iki kitap var elimde ikisi de bir birinden leziz. Sonra art journal dedikleri türden çizim defterime geçiyorum baya bi içimi döküyorum ona. Eğer denize girmeyeceksek craft malzemelerini çıkarıyorum kah ejderha kafası kah kendiliğinden kuruyan çamurla süs objesi boyuyorum bazen sadece boyama kitabına devam ediyorum. Eğer canım istemezse çalıştığım dil kitapları var onların sorularını cevaplamaya çalışıyorum bunları yaparken eğleniyorum tabi. 
Güneş tepemizden bakmayı kesince benim spor salonu dediğim belediyenin parklara koyduğu aletlerde çalışıyorum az gelirse tempolu yürüyor aynı zamanda seslenen kitap dinliyorum. Eve geldiğimde tekrar haberlere bakıp benim hastası olduğum kimsenin seyretmediği yabancı dizilere sardırıyorum. Ve gün bitiyor pırt diye. Hele denize gittiysek o nerede bu gelmiş mi tespitlerinde bulunuyoruz yüzüyoruz falan gün pıt diye bitiyor.


İstanbul da ayda bir kitabı bile bitiremezken burada bir düzineyi tamamlıyorum. Bunun bana sayısız faydası oluyor, en azından Limbik sistemin kısır döngüsünden kurtuluyorum. İstanbul'da ki lüksümü arıyor olabilirim ama (çoğu) samimiyetsiz ilişkilerini, yokuşlarını, kalabalığını hiç özlemediğimi rahatlıkla söyleye bilirim. 

Benim ameliyatımı yazmış doktor; şiiri bile var. Tabi benim ki açık ameliyat değildi ama kalple ilgili yeni şeyler öğrendim.


Bahsettiğim nefis kitaplar bunlar bir de tabi Sapiens'i dinliyorum. 

Daha başlayıp ortasına bile getiremediğim yazılar var kesinlikle insanın kendini yalıtması gerektiği meseleler.