Kendime söz verdim eğer
sıkı çalışırsam yarın sinemaya götüreceğim bizzat ben kendimi.
Fakat ne film vardır hiç
bilmiyorum. Bakmadım ama mutlaka sulu zırtlak iki Türk filmi koymuşlardır.
Sinemaya da biraz da abur cuburlar için gidiyorum ha (hayııır hışırdama yanlardan bazlama falan dermişim:)
Malumunuz gönlük, geçen
hafta burnum fışkırıp fincanlarca kanadıktan sonra ve acilde bulunca kendini
her planlama bir kez daha altüst oldu. İnana ben de bu konudan baydım ama burun
bilim hakkında çok vakıfım artık, pıhtı üzerine konferans bile vere bilirim.
Tabi ki bunu yapmayacağım tıp benim alanım değil. Annemin alanı sorun ona seneye
ne ilaçlar piyasaya sürülecek bilir.
Benim uzmanlığım (onu da
takip ettiğim mecralardan anlıyorum) illistrasyon, Piskoloji, işten atılanlar,
siyah-beyaz çizimler, her tür resimli kitaplar.
Derse de gidemedim ama
zaten oraya giderken de kendini sınava giriyormuşum “yapma dedi ulama biri” o konuda da kasmayacağım artık.
İnsan geçmişini yazıp duvara
asmalı, sanki dergilere programlara
yazı yazan ben değilmişim gibi nasıl unutup ilk kez yazı yazmayı
öğreniyorum gibi triplerine girip heyecanlanmama her halde nano teknolojinin
bile ağzı açık kalıyordur.
He aslıda ben ne diyecektim
nerelere getirdin gönlük. Bu saçmalıklar süresince evden çıkamadım ya istemeden
para birikti, o bana bi battı, kendimi böyle elit falan hissettim Fransızlar gibi.
Sonra Nişantaşın’da bir
markete girdim doldurdum sepeti çıktığımda artık fakirdim Türkler gibi.
Dedim ki kendime senin
prensesliğin maket kapısına kadarmış şış. Yemin ettim sadece kendimi
kitapçılarda böyle kaybedeceğim.
Bu arada senanın japonları gelmişimdir? Özellikle sormayayım ki gizemli olsun hatta kafamda “senanın
japonları” adlı bir mitos yaratayım. Belki yeni bir uygarlık yaymaya
geliyorlardır. Belki sinir bilim için yetiştirecekleri bitkiler senaların
bahçelerinde yetişe biliyordur. Ya da teknolojiden sıkılmışlardır arkaik olduğumuzu sanıp bize bakmaya
gelmişlerdir. O zaman karpuz kolu giysin herkes arayayım da.