30 Eylül 2011 Cuma
29 Eylül 2011 Perşembe
başlıksız (en azından şimdilik)
Bu ara şu cümleler geçiyor kafamdan:
İstanbul çok felsefi bir şehir.
Fakirlik bir ideoloji değildir.
Bir iş yerinde çalışıyor olmakla var oluşunu onaylatmış sayılmazsın.
Hayatı mevsimlere bölmek hatadır.
Bu başlıkların geyiği olur
çizgi romanı olur
turşusu olur
altın günü bile olur.
İstanbul çok felsefi bir şehir.
Fakirlik bir ideoloji değildir.
Bir iş yerinde çalışıyor olmakla var oluşunu onaylatmış sayılmazsın.
Hayatı mevsimlere bölmek hatadır.
Bu başlıkların geyiği olur
çizgi romanı olur
turşusu olur
altın günü bile olur.
27 Eylül 2011 Salı
26 Eylül 2011 Pazartesi
iyi bir röpörtaj okumak istiyorsan buyur buradan yak
Altın Koza jürisinin ‘Celal Tan...’ı en iyi film seçmesi cesur bir karar mı?
Kesinlikle cesur bir karar. Türk sinemasında üzerinde uzlaşılmış bir kaç film yapma aklı var. Bunların dışında başka türlü bir film yapma aklının da ödüllerilmesi yeni kuşakları cesaretlendirecektir.
Altı yıl önce ‘Polis’le çıktığınızda ufak çaplı bir şok yaşanmıştı sinema çevrelerinde. Herkes ‘Bu ne?’ diyordu. Şimdi Altın Koza kazanan dördüncü filminize gelen süreçte insanlar alıştı mı filmlerinize?
İnsanlar da alıştı, ben de kendi yaptığım şeyi daha iyi yapmayı öğrendim. ‘Polis’i çektiğimde daha kamera görmemiştim. O ara kamera görme fırsatım oldu (Gülüyor). Yapmak istediğim bazı şeylerden de kurtuldum. Ne bileyim, tuhaf karakterler, bazı açılar-ölçekler filan. Bunları daha filmin lehine yumuşatılabileceğini fark ettim. Bu bir ehlileşme değil, öyle düşünülmesin, ehileştiğim falan yok. Yapınca kurtuluyorsun bazı şeylerden.
devamı>
http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalEklerDetayV3&ArticleID=1064406&Date=26.09.2011&CategoryID=82
Kesinlikle cesur bir karar. Türk sinemasında üzerinde uzlaşılmış bir kaç film yapma aklı var. Bunların dışında başka türlü bir film yapma aklının da ödüllerilmesi yeni kuşakları cesaretlendirecektir.
Altı yıl önce ‘Polis’le çıktığınızda ufak çaplı bir şok yaşanmıştı sinema çevrelerinde. Herkes ‘Bu ne?’ diyordu. Şimdi Altın Koza kazanan dördüncü filminize gelen süreçte insanlar alıştı mı filmlerinize?
İnsanlar da alıştı, ben de kendi yaptığım şeyi daha iyi yapmayı öğrendim. ‘Polis’i çektiğimde daha kamera görmemiştim. O ara kamera görme fırsatım oldu (Gülüyor). Yapmak istediğim bazı şeylerden de kurtuldum. Ne bileyim, tuhaf karakterler, bazı açılar-ölçekler filan. Bunları daha filmin lehine yumuşatılabileceğini fark ettim. Bu bir ehlileşme değil, öyle düşünülmesin, ehileştiğim falan yok. Yapınca kurtuluyorsun bazı şeylerden.
devamı>
http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalEklerDetayV3&ArticleID=1064406&Date=26.09.2011&CategoryID=82
yeni kanal açılıyor
logosu korkunç
ama annemgiller kesin sabah akşam bunu seyredecekler
kesin biçin açık kalp ameliyatı yapın tv de seyredelim:=
başlıksız
Cin con bu gün çok kötü uyandı,
bu seyrettiği dizilerden olabilir "if_et" onu geçmişe götürmüşe benziyor.
Şimdilerde sık sık bu hayatta açmadığı davalara pişman oluyor...
Nasıl olmasın böyle yamuk yumuk durmasının sebebidir onlar.
Bakma böyle onu deşifre ettiğime o bir neşe emicidir.
komik bir şey görsün hemen atlayacaktır.
Bu kadar sevinci nereden buluyor helal olsun.
25 Eylül 2011 Pazar
24 Eylül 2011 Cumartesi
bir günah gibi
cin con bu gün sürekli uyumak istiyor.
Çünkü hasta ve yorgun. Halbuki bütün gün yatsa kim ona bir şey diye bilir ki, illa huysuzluğuna ortak arayacak. şimdi binlerce kahve içecek, radyo ve televizyonu asla açtırmayacak, internete de uyuz uyuz bakacak.
Hani öyle olur ya ağzının tadı kaçar her şey sana dert yükü gibi gelir öyle takılıyor...
Açsa televizyonu bütün tekrarları seyretse aralara uyku serpiştirse sonra tüm dizileri bir birlerine karıştırsa fantastik bir hikaye çıkarsa kendine güzel olmaz mı?
Mesela bana kuzey - batımı ne öyle bir dizi anlattı hiç bir şey anlamadım.
Habille- kabil gibi bir şeymiş aynı kızı sevmişler (gelir adaletsizliği gibi) falan filan...
Aslında bu işlerin ustası annem ah bi gelse de işin aslını öğrensek kimmiş bu baklavalı şöbiyetli arkadaş...
22 Eylül 2011 Perşembe
20.03
Geldi, darma duman bir halde yok...
Sandığın gibi değil o işleri bırakalı çok oldu.
hava değişiminden şimdi hep hasta gibi dolaşacak, sorsaaam kesin bir şeyim yok der gözlerini kaçırır, erkek işte...
Sandığın gibi değil o işleri bırakalı çok oldu.
hava değişiminden şimdi hep hasta gibi dolaşacak, sorsaaam kesin bir şeyim yok der gözlerini kaçırır, erkek işte...
saat9:01
Ve en küçük kedi işe gitme zamanını geçtiğini bile düşünerek V yakalı kazağını sırtına attığı gibi odadan çıkar.
Bu günün başına getirebileceği sinir bozucu şeyleri aklına getirerek kendine ciddi bir hava vermeye
çalışır. Şu andan intibaren her şeyi sokaklarda halledecektir. İşle ilgili notlarını alıp öğle yemeğini atıştırıp telefonlar etmek hemen halletmesi gereken işlerden bazılarıdır. Umarım çok trafik yoktur diye ilk patisini kapıdan dışarı atmak üzeredir.
(devamını bilmiyoruz kedi eve gelsin eğer isterse bize anlatacaktır nasılsa)
Bu günün başına getirebileceği sinir bozucu şeyleri aklına getirerek kendine ciddi bir hava vermeye
çalışır. Şu andan intibaren her şeyi sokaklarda halledecektir. İşle ilgili notlarını alıp öğle yemeğini atıştırıp telefonlar etmek hemen halletmesi gereken işlerden bazılarıdır. Umarım çok trafik yoktur diye ilk patisini kapıdan dışarı atmak üzeredir.
(devamını bilmiyoruz kedi eve gelsin eğer isterse bize anlatacaktır nasılsa)
20 Eylül 2011 Salı
18 Eylül 2011 Pazar
Bilge Alkor
Bilge Alkor'un yağlıboya ve fotoğraflarından oluşan son yapıtları,20 Eylül’den itibaren 44A Sanat Galerisi'nde görülebilir.
Bilge Alkor son yapıtlarını”ayna”
üst izleşi altında toplamış. Meleklere, şeytanlara ve dolayl_ yoldan
“insan”a ayna tutuyor. Yapıtlar yağlıboyadan fotoğrafa, foto-resimden
kolaja, deniz taşlarına... değişik tekniklerle oluşturulmuş.
Alkor, bu sergide Albrecht Dürer’in
Melencolia’sına göndermeleri, Cebrail, San Marco Melekleri, Azrail ve
Şeytan’ı, yağlıboya ve akrilikle gerçekleştiriyor. Melek ve Şeytan
Öyküleri ve Tanıklar bölümü foto-resim tekniğiyle devam ediyor.
Nazan İpşiroğlu'nun katolog giriş
yazısında da belirttiği gibi: Meleklerin ve Şeytanların Aynaları’nda da
odak noktası insan, mitlerin ardına gizlenmiş, içine düştüğü gerçekleri
anlamaya çabalayan insan.
Alkor’un resimleri anlatıma ve
sahnelenmeye dayanıyor. Bu nedenle kompozisyonlarını bir sahneleme
olarak tasarlıyor. Sergideki yapıtlara bir bütün olarak baktığımızda
baştan sona bir tiyatro oyunu.
Meleklerin ve Şeytanların Aynasısanatçının en son çalışmaları. Ardında sanatçının dünya görüşü, yaşam
karşısındaki duruşu gizli. İzleyici için açık alan çok. Alımlama
sürecinde sorular çoğalıyor, aynaya yansımalar artıyor, arttıkça
çeşitleniyor. Resimlere bağlam içinde, bütüncül bir bakışla bakıldığında
izleyici alımlama sürecinde yeni alımlama boyutları bulacak, belki de
aynalarda kendini görecektir.
Bilge Alkor’un “Melekler ve Şeytanların Aynası” başlıklı sergisi
20 Eylül - 30 Ekim 2011 tarihleri arasında 44A Sanat Galerisi’nde izlenebilir.
Açılış: 20 Eylül Salı, 19:00
44A Sanat Galerisi
Ahmet Fetgari Sokak 44/A Teşvikiye
Tel: 0212 233 33 80 / 0533 421 35 44
info@44a.com.tr / www.44a.com.tr
17 Eylül 2011 Cumartesi
bu yazı sen okuduktan hemen sonra kendini yok etmeye "çalışacak"
Her türlü ofisten çok sıkıldığımı söylemiş miydim.
Tamam yıllarca ofisler de çalışmışlığım vardır da ama nasıl bir de bana sor:
Çalışıyormuş gibi yapıp bir birlerine dedikodu maili atmalar,
bir sigara molası için ömrünün yarısın vermeye hazır olmalar,
bitmek bilmez toplantılar, dinliyormuş gibi yapmalar,
dinleyince kendini camdan fırlatmamak için zor tutmalar.
Gibi burada sadece saya bileceklerimden bazıları.
Sistem şu olmalı insanlar yaptıkları iş başına para almalı ve bunun yöntemini de kendi belirlemeli.
O zaman ne kadar az insan para kazanabilecek inanmazsınız.
Off bunları yazarken bile sıkıldım...
(office i de seyreken de çok sıkılmışdım)
15 Eylül 2011 Perşembe
komşuuuuu
JOACHIM SEINFELD’in 'KOMŞULAR: ŞiMDİ– GEÇMİŞ… VE ARASINDAKİLER'
adlı sergisinin açılış kokteylini onurlandırmanızı dileriz.
You are kindly invited to honor the opening cocktail of JOACHIM SEINFELD 's exhibition entitled 'NEIGHBOURS: PRESENT – PAST ... AND WHAT LIES IN BETWEEN’.
AÇILIŞ KOKTEYLİ / OPENING COCKTAIL
22 EYLÜL / SEPTEMBER 2011 - PERŞEMBE / THURSDAY, 18:00 – 20:00
SERGİ / EXHIBITION
22 EYLÜL / SEPTEMBER - 30 EKİM / OCTOBER 2011
gene beni hazırlıksız yakaladın günlük
Bu sayfayı açana kadar ne yazacağımı bilmemem ve bööö diye her şeyin bir anda çıkması inanılır gibi değil...
Demek ki içimde bir günlük delisi var.
Twiter uzak duruyor olması da anlaşılır gibi değil galiba takip edilmekten korkuyor.
Günlükçüm bilirsin takip edilince insan kendine çeki düzen vermesi gerekiyor ki bu da bana göre değil, hislerime göre yaşarım.
Hislerim de çok acayiptir suya bakar neler anlar.
Facede gördüm çıkartma şeklinde göz makyajı icat olmuş. Tam bana göre, böyle kalıp makyaj olsa yüzüme yapıştırsam gezsem.
yarın kültür sanat gezim var sakin arkamdan gelmeyin bütün ekmek kırıntılarını sadece kuşlar için atıyor olacam.....
13 Eylül 2011 Salı
ne :)
Neden çok mutluyum acaba?
Arkadaşlığın şerefine kana kana içtiğim için mi?
Sevdiğim işi yaptığım için mi?
Resim sattığım için mi?
Yoksa craft sergisine hazırlandığım için mi?
Teşekkürler ve tebrikler: Yeni dizi Kırmızı Eşarp dizisine ve tabi ki Mahinur Ergun'a
11 Eylül 2011 Pazar
10 Eylül 2011 Cumartesi
8 Eylül 2011 Perşembe
o zaman
anlaşma yaptık keçilerimle ayın 24'ü ne kadar bende kalacaklar.
Sonra istedikleri yere gidebilirler.
7 Eylül 2011 Çarşamba
6 Eylül 2011 Salı
bunlar kesinlikle sanat eseri
http://www.flickr.com/photos/tarabadcock/
Bunlar için çıldıra bilirim...
Zaten kuşlara ilgim: dövmesini yaptıracak kadar.
5 Eylül 2011 Pazartesi
4 Eylül 2011 Pazar
Hırrrr demek istiyorum bazen:
Senden şikayetçi gibi olmak istemiyorum ama
bazen çekilmez olabiliyorsun hayat.
Bayram dolayısıyla yedim,
kahve yaptım, yedim, uyudum, yedim, buz gibi suya girdim, yedim,
TV seyrettim, sonra gene yedim diye bilirim.
kahve yaptım, yedim, uyudum, yedim, buz gibi suya girdim, yedim,
TV seyrettim, sonra gene yedim diye bilirim.
Tatil dönüşüm tam bir felaketti: Varan Turizm bize resmen
Meksikaya kaçan mülteci mamelesi yaptı. Allahtan TRT’den arkadaşım Name
otobüsteydide yaklaşık altı saatlik rötörlü gelişi cinnet geçirmeden atlattım.
Kısaca şöyle oldu yola çıktık Varan otobüsü klimaların
çalışmadığını söylemiyerek sesizce yola devam etmek istedi. İçerisi 40 dereceye
varıncada önce bebekler ağlamaya sonra kadınlar bağırmaya başladı. Erkekler ise
olayı çözmek için teoriler uydurup durdular (iyiki hiç biri uygulanmadı da şu
an hayattayız).
Susurluğa geldiğimizde üç saat bekleme ihtimalimizi tabiki
söylemediler,
herkes kanka oldu bu sırada.
Yanımdaki kızla Varanı intenetten çökertmenin planını yaptık.
İstanbul’a geldiğimizde 12’yi bulmuş içimdeki Polyana çoktan
intahar etmeye karar vermişti bile...
Herneyse sonra üç ayrı otobüs bir servis bir taksi aracıyla
evime ulaştım.
Saat 2:15 di ve asla bu sinirle uyuyamazdım.
Kitap, tv, çizim üçgeninde birkaç tur atınca uyumuşum.
Burada bir sürü şey değişmiş mesela face gereksiz
(kesin bunlar için habire toplantı yapmışlardır) uygulamalar koymuşlar.
Tarlam almış başını gitmiş.
Mail boxım ise tam bir at pazarı,
bunları düzeltmem bir haftamı alır.
bunları düzeltmem bir haftamı alır.
Tatilde az televizyon seredeyim dedim (gündüz kuşağını
seyretmem)
hep magazin programı vardı. Gene o kadınlar ve
onların selülüitleri yaaa......
ne zaman bu memleket bu yağlara olan takıntısını bitirecek?
Dejavu gibi, bende tam şuraya anons geçmek istiyorum:
Helin Avşar sivilcelerinden nasıl kurtulacaaaaaaaaaak,,,,,,hiçbir zamaaaaaan.....
3 Eylül 2011 Cumartesi
geldim... ama ne badirelerle...
Bu günü kayıp gün olarak ilan ediyorum.
Ortalığı toplayacam... Temizlik yapacam...
Tabi ki kafamın içinde de....
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)