29 Eylül 2011 Perşembe

başlıksız (en azından şimdilik)

Bu ara şu cümleler geçiyor kafamdan:
İstanbul çok felsefi bir şehir.
Fakirlik bir ideoloji değildir.
Bir iş yerinde çalışıyor olmakla var oluşunu onaylatmış sayılmazsın.
Hayatı mevsimlere bölmek hatadır.

Bu başlıkların geyiği olur
çizgi romanı olur
turşusu olur
altın günü bile olur.

26 Eylül 2011 Pazartesi

iyi bir röpörtaj okumak istiyorsan buyur buradan yak

Altın Koza jürisinin ‘Celal Tan...’ı en iyi film seçmesi cesur bir karar mı? 
Kesinlikle cesur bir karar. Türk sinemasında üzerinde uzlaşılmış bir kaç film yapma aklı var. Bunların dışında başka türlü bir film yapma aklının da ödüllerilmesi yeni kuşakları cesaretlendirecektir.

Altı yıl önce ‘Polis’le çıktığınızda ufak çaplı bir şok yaşanmıştı sinema çevrelerinde. Herkes ‘Bu ne?’ diyordu. Şimdi Altın Koza kazanan dördüncü filminize gelen süreçte insanlar alıştı mı filmlerinize? 
İnsanlar da alıştı, ben de kendi yaptığım şeyi daha iyi yapmayı öğrendim. ‘Polis’i çektiğimde daha kamera görmemiştim. O ara kamera görme fırsatım oldu (Gülüyor). Yapmak istediğim bazı şeylerden de kurtuldum. Ne bileyim, tuhaf karakterler, bazı açılar-ölçekler filan. Bunları daha filmin lehine yumuşatılabileceğini fark ettim. Bu bir ehlileşme değil, öyle düşünülmesin, ehileştiğim falan yok. Yapınca kurtuluyorsun bazı şeylerden. 



devamı>
http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalEklerDetayV3&ArticleID=1064406&Date=26.09.2011&CategoryID=82

yeni kanal açılıyor

logosu korkunç
ama annemgiller kesin sabah akşam bunu seyredecekler 
kesin biçin açık kalp ameliyatı yapın tv de seyredelim:=

başlıksız


Cin con bu gün çok kötü uyandı,
bu seyrettiği dizilerden olabilir "if_et" onu geçmişe götürmüşe benziyor.
Şimdilerde sık sık bu hayatta açmadığı davalara pişman oluyor...
Nasıl olmasın böyle yamuk yumuk durmasının sebebidir onlar.
Bakma böyle onu deşifre ettiğime o bir neşe emicidir.
komik bir şey görsün hemen atlayacaktır.
Bu kadar sevinci nereden buluyor helal olsun.

24 Eylül 2011 Cumartesi

bir günah gibi


cin con bu gün sürekli uyumak istiyor.
Çünkü hasta ve yorgun. Halbuki bütün gün yatsa kim ona bir şey diye bilir ki, illa huysuzluğuna ortak arayacak. şimdi binlerce kahve içecek, radyo ve televizyonu asla açtırmayacak, internete de uyuz uyuz bakacak.
Hani öyle olur ya ağzının tadı kaçar her şey sana dert yükü gibi gelir öyle takılıyor...
Açsa televizyonu bütün tekrarları seyretse aralara uyku serpiştirse sonra tüm dizileri bir birlerine karıştırsa fantastik bir hikaye çıkarsa kendine güzel olmaz mı?
Mesela bana kuzey - batımı ne öyle bir dizi anlattı hiç bir şey anlamadım.
Habille- kabil gibi bir şeymiş aynı kızı sevmişler (gelir adaletsizliği gibi) falan filan...
Aslında bu işlerin ustası annem ah bi gelse de işin aslını öğrensek kimmiş bu baklavalı şöbiyetli arkadaş...

nasıl müzik ama

22 Eylül 2011 Perşembe

kaçma benden rüya

http://www.philip-giordano-pilipo.com/
Bir mürekkep dağılır bütün hikaye tam o anda başlar aslında.

20.03

Geldi, darma duman bir halde yok...
Sandığın gibi değil o işleri bırakalı çok oldu.
hava değişiminden şimdi hep hasta gibi dolaşacak, sorsaaam kesin bir şeyim yok der gözlerini kaçırır, erkek işte...

saat9:01

Ve en küçük kedi işe gitme zamanını geçtiğini bile düşünerek V yakalı kazağını sırtına attığı gibi odadan çıkar.
Bu günün başına getirebileceği sinir bozucu şeyleri aklına getirerek kendine ciddi bir hava vermeye
çalışır. Şu andan intibaren her şeyi sokaklarda halledecektir. İşle ilgili notlarını alıp öğle yemeğini atıştırıp telefonlar etmek hemen halletmesi gereken işlerden bazılarıdır. Umarım çok trafik yoktur diye ilk patisini kapıdan dışarı atmak üzeredir.
(devamını bilmiyoruz kedi eve gelsin eğer isterse bize anlatacaktır nasılsa)

18 Eylül 2011 Pazar

steril ilişkiler

http://www.dominicwilcox.com/handshake.html

karma


üç keman iki gitar etti bir kontrbas

Bilge Alkor



Bilge Alkor'un yağlıboya ve fotoğraflarından oluşan son yapıtları,20 Eylül’den itibaren 44A Sanat Galerisi'nde görülebilir.
Bilge Alkor son yapıtlarını”ayna” üst izleşi altında toplamış. Meleklere, şeytanlara ve dolayl_ yoldan “insan”a ayna tutuyor. Yapıtlar yağlıboyadan fotoğrafa, foto-resimden kolaja, deniz taşlarına... değişik tekniklerle oluşturulmuş.
Alkor, bu sergide Albrecht Dürer’in Melencolia’sına göndermeleri, Cebrail, San Marco Melekleri, Azrail ve Şeytan’ı, yağlıboya ve akrilikle gerçekleştiriyor. Melek ve Şeytan Öyküleri ve Tanıklar bölümü foto-resim tekniğiyle devam ediyor.
Nazan İpşiroğlu'nun katolog giriş yazısında da belirttiği gibi: Meleklerin ve Şeytanların Aynaları’nda da odak noktası insan, mitlerin ardına gizlenmiş, içine düştüğü gerçekleri anlamaya çabalayan insan.
Alkor’un resimleri anlatıma ve sahnelenmeye dayanıyor. Bu nedenle kompozisyonlarını bir sahneleme olarak tasarlıyor. Sergideki yapıtlara bir bütün olarak baktığımızda baştan sona bir tiyatro oyunu.
Meleklerin ve Şeytanların Aynasısanatçının en son çalışmaları. Ardında sanatçının dünya görüşü, yaşam karşısındaki duruşu gizli. İzleyici için açık alan çok. Alımlama sürecinde sorular çoğalıyor, aynaya yansımalar artıyor, arttıkça çeşitleniyor. Resimlere bağlam içinde, bütüncül bir bakışla bakıldığında izleyici alımlama sürecinde yeni alımlama boyutları bulacak, belki de aynalarda kendini görecektir.

Bilge Alkor’un “Melekler ve Şeytanların Aynası” başlıklı sergisi 
20 Eylül - 30 Ekim 2011 tarihleri arasında 44A Sanat Galerisi’nde izlenebilir. 
           
Açılış: 20 Eylül Salı, 19:00


44A Sanat Galerisi
Ahmet Fetgari Sokak 44/A Teşvikiye
Tel: 0212 233 33 80 / 0533 421 35 44
info@44a.com.tr / www.44a.com.tr

17 Eylül 2011 Cumartesi

bu yazı sen okuduktan hemen sonra kendini yok etmeye "çalışacak"

Her türlü ofisten çok sıkıldığımı söylemiş miydim. 
Tamam yıllarca ofisler de çalışmışlığım vardır da ama nasıl bir de bana sor:
Çalışıyormuş gibi yapıp bir birlerine dedikodu maili atmalar,
bir sigara molası için ömrünün yarısın vermeye hazır olmalar,
bitmek bilmez toplantılar, dinliyormuş gibi yapmalar, 
dinleyince kendini camdan fırlatmamak için zor tutmalar.
Gibi  burada sadece saya bileceklerimden bazıları.
Sistem şu olmalı insanlar yaptıkları iş başına para almalı ve bunun yöntemini de kendi belirlemeli. 
O zaman ne kadar az insan para kazanabilecek inanmazsınız.
Off bunları yazarken bile sıkıldım... 
(office i de seyreken de çok sıkılmışdım)

15 Eylül 2011 Perşembe

komşuuuuu


JOACHIM SEINFELD’in 'KOMŞULAR: ŞiMDİ– GEÇMİŞ… VE ARASINDAKİLER'
adlı sergisinin açılış kokteylini onurlandırmanızı dileriz.
You are kindly invited to honor the opening cocktail of JOACHIM SEINFELD 's exhibition entitled 'NEIGHBOURS: PRESENT – PAST ... AND WHAT LIES IN BETWEEN’.
AÇILIŞ KOKTEYLİ / OPENING COCKTAIL
22 EYLÜL / SEPTEMBER 2011 - PERŞEMBE / THURSDAY, 18:00 – 20:00
SERGİ / EXHIBITION
22 EYLÜL / SEPTEMBER - 30 EKİM / OCTOBER 2011

gene beni hazırlıksız yakaladın günlük

Bu sayfayı açana kadar ne yazacağımı bilmemem ve bööö diye her şeyin bir anda çıkması inanılır gibi değil...
Demek ki içimde bir günlük delisi var. 
Twiter uzak duruyor olması da anlaşılır gibi değil galiba takip edilmekten korkuyor.
Günlükçüm bilirsin takip edilince insan kendine çeki düzen vermesi gerekiyor ki bu da bana göre değil, hislerime göre yaşarım.
Hislerim de çok acayiptir suya bakar neler anlar.
Facede gördüm çıkartma şeklinde göz makyajı icat olmuş. Tam bana göre, böyle kalıp makyaj olsa yüzüme yapıştırsam gezsem.
yarın kültür sanat gezim var sakin arkamdan gelmeyin bütün ekmek kırıntılarını sadece kuşlar için atıyor olacam.....

13 Eylül 2011 Salı

ne :)


Neden çok mutluyum acaba?
Arkadaşlığın şerefine kana kana içtiğim için mi?
Sevdiğim işi yaptığım için mi?
Resim sattığım için mi?
Yoksa craft sergisine hazırlandığım için mi?

Teşekkürler ve tebrikler: Yeni dizi Kırmızı Eşarp dizisine ve tabi ki Mahinur Ergun'a

4 Eylül 2011 Pazar

Hırrrr demek istiyorum bazen:


Senden şikayetçi gibi olmak istemiyorum ama bazen çekilmez olabiliyorsun hayat.
Bayram dolayısıyla yedim,
kahve yaptım, yedim, uyudum, yedim, buz gibi suya girdim, yedim,
TV seyrettim, sonra gene yedim diye bilirim.
Tatil dönüşüm tam bir felaketti: Varan Turizm bize resmen Meksikaya kaçan mülteci mamelesi yaptı. Allahtan TRT’den arkadaşım Name otobüsteydide yaklaşık altı saatlik rötörlü gelişi cinnet geçirmeden atlattım.
Kısaca şöyle oldu yola çıktık Varan otobüsü klimaların çalışmadığını söylemiyerek sesizce yola devam etmek istedi. İçerisi 40 dereceye varıncada önce bebekler ağlamaya sonra kadınlar bağırmaya başladı. Erkekler ise olayı çözmek için teoriler uydurup durdular (iyiki hiç biri uygulanmadı da şu an hayattayız).
Susurluğa geldiğimizde üç saat bekleme ihtimalimizi tabiki söylemediler,
herkes kanka oldu bu sırada.
Yanımdaki kızla Varanı intenetten çökertmenin planını yaptık.
İstanbul’a geldiğimizde 12’yi bulmuş içimdeki Polyana çoktan intahar etmeye karar vermişti bile...
Herneyse sonra üç ayrı otobüs bir servis bir taksi aracıyla evime ulaştım.
Saat 2:15 di ve asla bu sinirle uyuyamazdım.
Kitap, tv, çizim üçgeninde birkaç tur atınca uyumuşum.

Burada bir sürü şey değişmiş mesela face gereksiz (kesin bunlar için habire toplantı yapmışlardır)  uygulamalar koymuşlar.
Tarlam almış başını gitmiş.
Mail boxım ise tam bir at pazarı,
bunları düzeltmem bir haftamı alır.
Tatilde az televizyon seredeyim dedim (gündüz kuşağını seyretmem)
hep magazin programı vardı. Gene o kadınlar ve onların selülüitleri yaaa......
ne zaman bu memleket bu yağlara olan takıntısını bitirecek?
Dejavu gibi, bende tam şuraya anons geçmek istiyorum:
Helin Avşar sivilcelerinden nasıl kurtulacaaaaaaaaaak,,,,,,hiçbir zamaaaaaan.....


3 Eylül 2011 Cumartesi

geldim... ama ne badirelerle...


Bu günü kayıp gün olarak ilan ediyorum. 
Ortalığı toplayacam... Temizlik yapacam...
Tabi ki kafamın içinde de....